29 Kasım 2010 Pazartesi

Mavi Yemiş (Likapa) Yetiştiriciliği Yaygınlaşıyor


Doğu Karadeniz Bölgesi’nde rakımı 300 metrenin üstündeki yüksek bölgelerde kendiliğinden yetişen yaban mersini, likapa, ligarpa, lifos, kaskanaka, ayı üzümü ve çoban üzümü gibi birçok isim ile anılan, Latince ismi ‘Vaccinium’ olarak bilinen meyve Türk Dil Kurumu tarafından Mavi Yemiş olarak adlandırıldı.

Rize’de bir süre önce kültürlü olarak yetiştiriciliğine başlanılan maviyemiş üretimi; Rize Üniversitesi, Rize Tarım İl Müdürlüğü, Rize Ziraat Odası ve Rize’de kurulan Likapa Derneği’nin başlatmış olduğu çalışmalar ile yaygınlaştırılıyor. Rize’nin İkizdere İlçesi’nde geçtiğimiz yıl Likapa Derneği’nin öncülüğünde oluşturulan uygulama bahçesinde 6 ton kültürlü mavi yemiş üretildi.

Konuyla ilgili açıklama yapan Rize Ziraat Odası Başkanı Nevzat Paliç,
“Gelişmiş ülkelerde büyük önem taşıyan bu meyve ilaç sanayisinde olduğu gibi kozmetik sanayisinde de önemli bir yere sahiptir. Rize’de üretimi her geçen gün artmaktadır. Geçtiğimiz yıl il genelinde 10 ton civarında üretildiğini tahmin ediyoruz. Rize Ziraat Odası olarak üretimi arttırmak için önümüzdeki günlerde 168 muhtarlığa 2 bin 300 adet maviyemiş fidanı dağıtacağız” dedi.

MAVİYEMİŞ BİLİMSEL OLARAK İNCELENİYOR

Rize’de maviyemiş üretimi Rize Üniversitesi tarafından da destekleniyor. Rize Üniversitesi Pazar Meslek Yüksek Okulu’nda fidan üretimi için çalışmalar sürerken, Rize Üniversitesi bünyesinde Sütlüce Köyü’nde faaliyete sokulan Maviyemiş Uygulama ve Araştırma Merkezi’nde ürünle ilgili bilimsel çalışmalar yürütülüyor.

Rize Üniversitesi Pazar Meslek Yüksek Okulu Öğretim Görevlisi Yrd. Doç. Dr. Mustafa Akbulut, maviyemiş üretimine dünyanın ilgisinin her geçen gün artığını belirterek, “Vaccinium olarak bilinen bu meyvenin 143 türü bulunuyor. Bölgemizde bu türlerden adi yaban mersini, bataklık yaban mersini ve kültürlü olarak kabul edileni üretilmektedir. Dünyada ilgi gören bu meyveyle ilgili 1977 yılı ile 2009 yılları arasında üçü ABD’de olmak üzere toplam 9 sempozyum düzenlenmiş.

Bizim bölgemizde bulunan türlerden dünyada yılda ortalama 350 bin ton üretiliyor. Üretimde 200 bin ton ile ABD ilk sırayı alırken 94 bin ton ile Kanada ikinci sırada yer almaktadır. Dünyada üretim yoğunluğu açısında diğer bölgeler; Baltık bölgesi, Türkiye ve Japonya’dır. Bitki direnajı yüksek ve asitli toprağı sevdiği için üretiminde bölgemiz son derece elverişlidir” dedi.



VİTANİM DEPOSU

Maviyemiş; yaşlanmanın yavaşlatılması, hafıza ve beyin hastalığı, Alzheimer, kanser, böbrek sorunları, antioksidanlar, yakın ve uzak görme bozuklukları gibi birçok sağlık problemine iyi geliyor. İlaç sanayisinde kullanılan meyve ayrıca sabun ve vücut losyonu yapımında da tüketiliyor. Meyve yüksek miktarda A, C, E vitaminleri, demir, betakaroten ve lif içeriyor. Antioksidan sıralamasında; Brokoli, çilek, ve domates maviyemişten sonra geliyor.

www.61haber.com - 27.11.2010

TBMM Kanser Araştırma Komisyonu Araştırmasına Göre: “Çernobil” Masum


TBMM Kanser Araştırma Komisyonu Başkanı ve AK Parti Gümüşhane Milletvekili Kemalettin Aydın “Kanserde Çernobil'e takılıp, diğer zararlı etkenleri unuttuk” dedi.


TBMM Kanser Araştırma Komisyonu Başkanı ve AK Parti Gümüşhane Milletvekili Kemalettin Aydın, Çernobil faciasının Doğu Karadeniz bölgesinde kanser vakalarını artırdığına dair bir emareye rastlanmadığını tespit ettiklerini bildirerek, ''Çünkü buradaki tüm vakalar; Türkiye'nin her yerinde olduğu gibi aynı benzerlikte'' dedi.

Kemalettin Aydın başkanlığındaki komisyon üyeleri, Trabzon'daki ilk ziyaretlerini Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi Radyo Onkoloji Bölümü'ne yaptı. Buradaki tıbbi cihazları inceleyen üyeler, başhekim Ekrem Algül ile diğer yetkili personelden bilgi aldı.

Buradan Trabzon Valiliğine geçen komisyon üyelerine, toplantı salonunda İl Sağlık Müdürlüğü yetkililerince il genelindeki kanser vakalarıyla ilgili brifing verildi.

Komisyon Başkanı Aydın, bilgilendirme öncesi yaptığı açıklamada, Çernobil faciasının ardından Doğu Karadeniz'de kanser vakalarında artış olup olmadığını tespit etmek, maden ocaklarının insan ve çevre sağlığına etkisini belirlemek üzere bilim insanları, sivil toplum örgütleri temsilcileri ve halktan konuyla ilgili bilgi almak adına 3 gündür bölgede olduklarını hatırlattı.

Özellikle Çernobil hadisesinin yaşandığı dönemde en fazla radyasyonun olduğu iddia edilen Pazar, Çayeli, Ardeşen ve Fındıklı ilçelerinde halkı dinlediklerini, daha sonra maden şehri Gümüşhane'ye gittiklerini anlatan Aydın,

''Gümüşhane'de de madenlerin insan sağlığı üzerinde bir etkisi olup olmadığı ve işletme boyutunda olan madenlerin çevreyle temasının nasıl olduğu konusunda incelemelerde bulunduk'' dedi.

Bölgedeki izlenimlerini aktaran Aydın,

''Uluslararası kanser değerlendirmesini yaptığımız zaman bu bölgenin hem diğer ülkelerle hem de Türkiye'nin diğer bölgeleriyle bir farklılığı olmadığını gördük. Bu konuda Ankara'daki bilim insanlarından aldığımız veriler de buydu, burada aldığımız veriler de bunu gösteriyor'' dedi.

-''EMAREYE RASTLANMADI''

Aydın, Çernobil faciasının bölgedeki kanser vakalarında artışa neden olup olmadığı konusunda şu tespitlerde bulunduklarını açıkladı:

''1986'dan beri bölgede özellikle psikolojik travma diyebileceğimiz boyutta karmaşaya, insanların psikolojisini dahi karıştıran ya da sorunlara neden olan Çernobil ile ilgili olarak hem Atom Enerjisi Kurumundan hem de diğer üniversite verilerinden, Sağlık Bakanlığı Kanser Savaş Dairesi, TÜİK verilerinden ve bölgede yaptığımız incelemelerden de Çernobil faciasının bölgemizdeki kanser vakalarını artırdığına dair bir emareye rastlanmadı. Çünkü buradaki tüm vakalar, Türkiye'nin her yerinde olduğu benzerlikte. Herhangi bir artışa neden olmadığını tespit ettiğimizi paylaşmak istiyoruz.''

Türkiye'deki kanser vakalarına bakıldığında erkeklerde 'akciğer', kadınlarda 'meme' kanseri gibi kanser türlerinin önlenebilir olduğunun görüldüğünü söyleyen Aydın, şunları kaydetti:

''Dünyadan farklılığımız bu. Bizdeki önde olan kanser vakaları, önlenebilir durumda. Özellikle akciğer kanserinin önemli bir oranda, yüzde 80'ler oranında sigaraya bağlı olduğu biliniyor. Sigarayla ilgili kanunun daha katı kurallarla uygulanması açısından eğer eksiklik varsa bunların giderilmesini arzu ediyoruz. Bu konuda Türkiye'nin dikkat etmesinin gerekli olduğunu belirtiyoruz komisyon alarak. En önemli unsur sigara.. Diğer taraftan da ön taramalarla ve toplumsal bilgilendirmelerle, erken tanıyla yüzde 100 yaşamın sağlanabileceği meme, prostat, mide, bağırsak kanserleri konusunda toplumsal bilgilendirmenin artırılmasına ihtiyaç olduğunu gördük.''

Aydın, Komisyonun 4 aylık çalışmasını 3 Aralık'ta tamamlayacağını ve hazırlayacakları raporu Meclis Genel Kurulu'na sunacaklarını belirtti.

Komisyonun Trabzon'daki temaslarına TBMM Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Başkanı Prof. Dr. Cevdet Erdöl de katıldı.

www.61haber.com - 29.11.2010

KARADENİZ, S.O.S. VERİYOR


AÇÜ Araştırmasına Göre; 3.700 Endemik Bitki Türüne Ev Sahipliği Yapan ve Zengin Floraya Sahip Karadeniz’de, 1.500 Adet Bitki Türünden 243'ü Risk Altında..



Artvin Çoruh Üniversitesi (AÇÜ) tarafından yapılan bir araştırmada bölgedeki bin 500 bitki türünden 243'ünün risk altında olduğunu ortaya koydu.


AÇÜ Orman Fakültesi Orman Mühendisliği Bölümü Orman Botaniği Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Özgür Eminağaoğlu, AA muhabirine yaptığı açıklamada, Türkiye'nin 11 bin civarında eğrelti ve tohumlu bitki türü ile yaklaşık 3 bin 700 endemik bitki türüne ev sahipliği yaptığını vurgulayarak, zengin bir floraya sahip olduğunu söyledi.


Artvin'in de bu zengin flora içinde önemli bir yeri olduğuna işaret eden Eminağaoğlu, yöredeki Hatila Vadisi ile Karagöl-Sahara Milli Parkları'nın özellikleri itibariyle korunması gerektiğini kaydederek, özellikle bu bölgedeki tarım, turizm, yol inşası ve çevre halkının yaylacılık geleneğine bağlı müdahalelerinin bitki çeşitliliğine zarar verebileceğini aktardı.


Bölgedeki tahrip ve bozulmaların gelecekte belirlemesine imkan sağlamak için ''Artvin İli Zengin Bitkisel Tür Çeşitliliği'' adıyla bir araştırma yaptıklarını bildiren Eminağaoğlu, Artvin'de yaklaşık 1.500 civarında bitki türünün varlığına dikkat çekerek, şöyle konuştu:


''Yörenin iklimsel koşulları, sahip olduğu jeolojik ve jeomorfolojik çeşitliliği, doğa koruma açısından olağanüstü öneme sahip bir bitki örtüsünün ortaya çıkmasına neden oldu. Floristik açıdan zengin olan Artvin'de uluslararası sözleşmelere göre risk altında olan ve korunması gereken çok sayıda bitki türü ve habitatları (bir organizmanın yaşadığı ve geliştiği yer) mevcut.


Çalışmanın ana materyalini 1993-2009 yılları arasında Artvin'den toplanan yaklaşık 8 bin adet bitki örneği oluşturuyor. Artvin'de endemik ve endemik olmayan nadir bitki türleri, başta Türkiye florası olmak üzere yörede yapılmış flora çalışmaları taranarak saptandı. İl genelinde doğal yayılışa sahip bin 500 bitki türünden 158'i endemik, 85'i endemik olmayan nadir bitki olmak üzere toplam 243 adeti risk altında. Bu nadir bitkiden 65'i küresel, 66'sı Avrupa, 112 adeti ise ulusal ölçekte nadir türler arasındadır.''



-''BİRÇOK TÜRÜN TOHUMU, TOHUM BANKASINA KAZANDIRILMALI''-


Artvin'de nesli yok olma tehlikesiyle karşı karşıya bulunan türlerin yer aldığı alanların mutlak korunması gerektiğine dikkati çeken Eminağaoğlu,


''Bölgede inşaatı devam eden 4 barajın yanı sıra Çoruh Nehri'nin yan kolları üzerinde yaklaşık 20 baraj daha yapılması planlanıyor. Yörede böylesine geniş çaplı bir baraj programının uygulamaya konulması, Avrupa'nın ve Asya'nın en önemli bitki alanlarından Çoruh Vadisi'ni geri dönülemez ölçüde tahrip edecektir'' dedi.


Eminağaoğlu, Çoruh Vadisi'nde yayılış gösteren ve yok olma tehlikesi altında bulunan endemik ve endemik olmayan nadir bitki türlerinin koruma altına alınması gerektiğini belirterek, ''Çoruh Vadisi'nde yayılış gösteren birçok türün tohumu, tohum bankasına kazandırılmalıdır. Akdeniz kökenli olup yalnızca Çoruh Vadisi'ndeki barajlar altında kalacak alanda yayılış gösteren bitkilerin kurulacak Artvin Botanik Bahçesi'ne taşınması açısından elde edilecek bulgular ve materyaller önemli kazanımlar sağlayacak'' diye konuştu.


Araştırma alanındaki ''subalpin'' ve ''alpin'' olarak adlandırılan meraların çevre halkı tarafından kışla ve yayla olarak kullanıldığını ifade eden Eminağaoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:


''Yaylacılık geleneğini devam ettiren yöre halkı yaz aylarında hayvan sürülerini bu alanlara getirmektedir. Düzensiz ve aşırı otlatma, bu alanlarda doğal dengenin bozulmasına ve mera alanlarının değerini yitirmesine neden olmaktadır. Büyük bir turizm potansiyeline sahip ilin yaylaları için sosyoekonomik yapıyı bozmayacak şekilde bir master planı hazırlanmalıdır.''



-''TIBBİ VE AROMATİK BİTKİLERDE AZALMALAR OLACAK''-


Doç. Dr. Özgür Eminağaoğlu, doğal alanlara en fazla zarar veren faktörün başında yol çalışmaları olduğuna dikkati çekerek, ''Özellikle ekosistemleri küçük parçalara bölmesi ve doğrudan habitat kaybına yol açması, yol çalışmalarının çok dikkatle değerlendirilmesini gerekli kılmaktadır. Bu nedenle yeterli yol yoğunluğuna sahip olan yörede, yol yapım çalışmaları derhal durdurulmalıdır'' dedi.


Tıbbi, ıtri, baharat, süs, yakacak, hayvan yemi gibi bitkilerin doğadan toplandığını vurgulayan Eminağaoğlu, ''Bunların bir kısmı bölgede kullanılmakta, bir kısmı ise yurt dışına satılmaktadır. Bu olaylar sonucu endemik veya endemik olmayan nadir bitkilerin, özellikle bazı tıbbi ve aromatik bitkilerin popülasyonlarında belirgin azalmalar olacak'' diye konuştu.


Doğaya, maden işletmeciliğinin yapılacağı alanlardaki tesislerin de büyük zarar verdiğini belirten Eminağaoğlu, şunları kaydetti:


''Artvin'de 44 adet nadir olmak üzere 545 bitkinin saptandığı Cerattepe mevkisi ve yaklaşık 70 adeti endemik olmak üzere 800 civarında bitki türünün doğal yayılışa sahip olduğu Yusufeli ilçesindeki maden cevherleşme sahaları bunlara örnek olarak verilebilir. Bu maden sahalarında saptanan yok olma tehlikesiyle karşı karşıya bulunan nadir bitki türlerini, madencilik faaliyetlerinin olası olumsuz etkilerinden korumak için gerekli tedbirlerin alınması gerekir.''


Kaynak: www.61haber.com - 29.11.2010

SAVAŞLARIN ve ŞİDDETİN VEZGEÇİLMEZ MİMARI / Şair-Yazar-Nakkaş: Yaşar Bedri ÖZDEMİR


Rotschild Ailesini nasıl tanırsınız, diye sorulduğunda verecek cevabımız var mıdır? Yerküreyi örümcek ağı gibi saran bu Yahudi ailenin etkin soyağacı 16.yüzyılın sonlarına kadar iniyor.


İngiliz Kraliyet Saraylarında kral yaverliği ile ilk siyasi puntosunu yapan aile yetkili bir konumdadır. Kralın izlemesi gereken siyaseti ve dış politika stratejilerini bu aile belirliyor. Kraliyet saraylarındaki tüm ihaleleri yüklenerek büyük bir servetin de sahibi oluyorlar.


Bu Yahudi aile, tarihin ilk bankacıları olarak İngiliz çiftçilerine astronomik faizlerle tarım kredisi verip kısa bir sürede İngiltere devletinden bile daha zengin bir konuma geliyorlar. Ekonomik arenada hızla yükselen Rotschild Ailesi Avrupa`daki tüm imparatorlukların saraylarında söz sahibi oluyor. Sadece İngiltere`de değil, Avrupa`nın dört bir yanında tarımla uğraşan insanlara yüksek faizle kredi vererek, altın ve gümüş komisyonculuğu da yaparak servetlerini büyütüyorlar. Ekonomik gücü, aklın ve mantığın sınırlarını zorlamaya başlayan Rotschild Ailesi, daha da karanlık ve karlı bir işe girişiyor. Savaşa giren devletlere faizle borç vererek kandan para kazanmanın pratiklerini geliştirir.


İngiltere ile Amerika`daki koloni savaşlarında başrol oynarlar. Savaş sırasında Rotschild Ailesi Amerikan kolonilerini desteklemiştir. Amerika`nın İngiltere`ye karşı direnişini yöneten kişilere yüklü miktarda silah yardımı yapılmış, İngiltere`nin bu savaşta yenilmesinin sağlanacağı garanti edilmiş ve karşılığında, kurulacak olan Amerika devletinin resmi parasını basma yetkisi talep edilir. İngiltere ile savaş konusunda çok umutsuz olan başkan Washington ve ekibi bu teklifi kabul etmiştir. Rotschild’ler böylece Amerikan dolarını basma yetkisini elde etmiş oldu. Merkez bankaları değerli taş ve madenlerin muadilinde para basımı yapabilir ancak. Aile bu yolla yılda 12.000 ton altın kazanmış olduğu bilgisini de verelim.


Savaşı Amerikan kolonileri kazanmış ve İngiltere Amerika`dan çekilmek zorunda kalmıştır. Savaştan yenik çıkan İngiltere bu sefer Amerika`ya yardım ettiği için Fransa`ya saldırır. İngiltere, Rotschild Ailesinin kendilerine finansal destekte bulunacağına güvenerek bu savaşa girdiyse de Rotschild Ailesinden umdukları desteği bulamaz. Rotschild Ailesi el altından Fransa`yı destekleyerek, Amerikan kolonilerinin bağımsızlığını garantilemek istemiştir.

Bir taraftan da İngiliz borsası üzerinde spekülasyonlarını sürdürür. İngiltere-Fransa savaşı sırasında borsada müthiş bir hareketlenme olmuş ve borsada oynayan halk, savaşı kazanacaklarını düşünerek girişimlerini arttırmışlardır. Bunu fırsat bilen Rotschild Ailesi "İngilizlerin savaşı kazandığı" iddiasını ortaya atarak, İngiliz halkının her şeyini borsaya koymasını sağlamıştır.


İngiltere`ye savaşa girmesi için faizli 35 ton altın borç verir. İngiltere, Vaterloo savaşında (18 Haziran 1815) Fransa karşısında yenilir ve Rotschild ailesine olan borcuna karşılık, İngiliz Merkez Bankası yani Bank of England Rotschild ailesine devredilir.


Artık İngiliz Sterlinini Rotschild Ailesi basacaktır. Bu da yılda 12 ton altın kâr etme anlamını taşır.


Borsa anormal derecede yükselmesi kağıtları elinde tutan Rotschild ailesi bu ticaretten en karlı çıkan isim olmuştur. İngiliz tarihçilerin "Kara eylül" diye nitelendirdiği bu olay ile Rotschild Ailesi adeta İngiltere devletinin mülkiyetini ele geçirmiştir.


Sermaye imparatorluğunu günden güne büyüten Rotschild Ailesi, Tanrı`nın kendilerine vaat ettiği kutsal İsrail devletini kurmak için start verir.


Vaat edilen topraklar Osmanlı’nın himayesindedir. Aile, Osmanlı Devleti`nin parçalanması için bütün gücünü kullanır. Osmanlı devletine komşu olan ülkeleri finanse ederek Osmanlı`ya karşı savaşmaları için kışkırtır. Bunu da başarır. Rusya, Avusturya ve diğer komşu devletler, Osmanlıyı yıpratarak azınlık unsurların ayaklanması sağlanmıştır.


Osmanlının dış borcunun önemli kısmı Rotschild Ailesinin sahibi olduğu Bank Of England ‘dır. Osmanlı Devleti, borcunu ödeyecek durumda değildir. Rotschild Ailesi bunu fırsat bilmiş, Sultan 2.Abdülhamid ile görüşen Lord Baron, "Kudüs şehrinin, Filistin`in, Suriye`nin ve Güneydoğu Anadolu bölgesinin, yeni kurulacak olan Yahudi devletine verilmesi karşılığında, Osmanlı devletinin tüm dış borcunu silme ve Balkanlar`da ve Afrika`da kaybettikleri toprakları geri verme" teklifinde bulunur, ancak 2.Abdülhamid teklifi reddeder. 1.Dünya savaşında bu topraklar kaybetmekten kurtulamayız.


1917’de Rusya’da Çar’a karşı Bolşevikleri finanse ederken Hazar petrollerini çıkartma imtiyazını alır. Aynı yıl Balfour bildirisi ile İsrail devletinin kurulması için düğmeye basılır. Ne var ki kıraç ve verimsiz topraklardan ibaret olan İsrail toprakları Avrupa`da rahatlığa alışan Yahudiler için cazip değildir ve bu çorak toprağa dönüp yerleşmek istemiyorlardı.


Rotschild ailesi bu vahim sorunun giderilmesi için radikal kararlar aldı ve yeni bir dünya savaşı için gerekli olan senaryolar hazırlanmaya başlanmıştı. Almanlar birinci dünya savaşından yenik ve borçlu çıkmıştı, Rotschild Ailesi borcuna karşılık Alman Merkez Bankasının kendilerine devredilmesiyle başladı işe.
Zulümle beslenen aile yeni konu mankenini, kukla diktatörünü bulmuştur: Adolf Hitler.


Rotschild Ailesi dünyayı kan gölüne çeviren ve yıkıma boğan 2.Dünya savaşı için Almanya’yı finanse etmeyi taahhüt eder. Fransa, Yugoslavya, Çekoslovakya, Avusturya ve Belçika işgal edilir. Savaş süresince şiddet ve baskıya maruz bırakılan Yahudiler, İsrail’e göçe zorlanır.

Ezberlendiği üzere savaşta öldürülenlerin çoğu Yahudi olmayıp; Ermeni, Çingene ve Polonyalılardır. Zengin Yahudiler Rotschild Ailesinin kurduğu paravan şirketler aracılığı ile ve Amerikan askerlerinin denetiminde, gizlice İsrail`e kaçırılmışlardır. İsrail’e dönmeyi kabul etmeyip kaçmak için girişimlerde bulunanlar ise Tevrat`ın emrettiği bir biçimde idam edilmişlerdir.


John Fitzgerald Kennedy, Amerika’daki ilk Katolik Başkandır. Sigmund Rotschild, Kennedy`ye "Başkan seçildiğinde Ortadoğu`da İsrail tarafını tutan bir politika izlemesi karşılığında, milyonlarca doları bulan seçim kampanyası masraflarını karşılamayı" teklif etmişse de Kennedy bunu reddetmiştir. İsrail`in Dimona Çölü`nde kurduğu nükleer santralinde atom bombası ve nükleer başlıklı füzeler üretmesi Başkan Kennedy`yi çok rahatsız etmiştir. Dolarını basma yetkisini Rotschild Ailesine ait olan Federal Reserve Bank`ın elinden alarak, Amerikan Merkez Bankası`na verir. Bu da genç başkanın 22 Kasım 1963 günü düzenlenen suikast ile sonunu hazırlar. Kennedy’nin ölümüyle Amerikan dolarını basma yetkisi tekrar Rotschild ailesine, Federal Reserve Bank`a geçer.

Amerika yönetimini tekrar ele geçirir. Soğuk savaş dönemi başlarken, Büyük İsrail Projesi önünde engel kalmamıştır. Böylece, Büyük İsrail Devleti Tevrat’ta, Tanrı Yehova’nın Yahudilere vaat ettiği topraklarda ideallerine kavuşmak için önünde engel kalmamıştır.


2007 yılında, servetleri 6-7 trilyon dolar, kontrol ettikleri para ise 12-14 trilyon dolar olarak tahmin edilmektedir. İngiliz Merkez Bankasını yaklaşık 80 yıl boyunca yönetmişlerdir. HSBC Bank, Royal Bank of Scotland, Banco Santander, J.P.Morgan-Chase, De Beers, Rio Tinto, Ing Group ve Aviva en çok tanınan ve bilinen şirketleridir.


Rockefeller ailesinin kurulmasını finanse etmiş, bu sayede de halen Citigroup, Standart Oil, Exxon-Mobil, Chevron gibi şirketleri de dolaylı olarak kontrol etmektedirler.
Dünya elmas ticaretinin %90`ı, altın ticaretinin % 40`ı, kömür-bakır-uranyum-alüminyum ticaretinin de % 15`i bu ailenin kontrolündedir.
Sovyet Rusya ile süren soğuk savaş, Vietnam sendromu, Mossad, bir tek Yahudi’nin ölmediği 11 Eylül suikastları, Irak Savaşları bu sürecin devamıdır.




Yaşar Bedri Özdemir
yasarbedri@hotmail.com
www.takagazete.com 26.11.2010

Vali KIZILCIK’tan Esnaf Vatandaşlara Ziyaret

Trabzon Valisi Dr. Recep Kızılcık günün yoğun çalışma temposu sonrasında yorgunluğunu esnaflarla sohbet edip çay- kahve içerek, gideriyor.



Bu kez mesai sonrası Ortahisar Mahallesi Semtindeki esnafı gezen Vali Kızılcık, gezdiği iş yerlerindekilerle koyu bir sohbete dalıp gitti. Alışverişin nasıl gittiğini, devletin çalışmalarından memnun olup olmadıklarını da soran Vali Kızılcık, iş yeri sahiplerini dinleyip, onlarla hatıra fotoğrafı çektirdi.



Böylece rahatladığını, halkın sorunlarını yerinde tespit ederek, çözüm yolları aradığını, valilik olarak yapılacaklarını daha objektif ve vatandaş tarafından kabul görecek şekilde planladığını belirten Vali Kızılcık, fırsat buldukça bu ziyaretlerine devam edeceğini söyledi.



Vali Kızılcık: “Vatandaşımız makama geldiklerinde, ister istemez söylemek istediklerini tam olarak aktaramıyor. Ama biz onun ayağına gidince, çok rahat bir şekilde her şeyi anlatıyor” dedi.



Gerek esnaf ziyaretlerinde ve gerekse sokakta görüştüğü vatandaşlar Vali’yi her zaman yanlarında görmekten duydukları memnuniyeti ifade ederek, sık sık vatandaşın ayağına giden idarecilerin çok az olduğunu söylediler. Bir esnaf da “Daha görevinin iki yılı dolmadan iş yerimi iki kez ziyaret eden bir Vali’ye sahip olduğumuz için çok mutluyum” demesi dikkat çekti. (V.B.)


TRABZON HABER AJANSI

DÜNYADA HİÇBİR ŞEY GİZLİ KALMIYOR: SIR BELGELER AÇIKLANIYOR


Wikileaks, merakla beklenen belgeleri yayınladı



Wikileaks uzunca bir süredir merakla beklenen ABD Dışişleri Bakanlığı'na ait belgeleri bu gece yayımladı. Belgeler, 2004 yılından bu yılın Mart ayına kadar yapılan 250 bin adet diplomatik gizli yazışmayı içeriyor. Bu gece dünya için çok uzun olacağa benziyor.



Wikileaks, internet sitesinin uğradığı saldırı nedeniyle belgelerin İngiliz Guardian, ABD'li New York Times, Alman Der Spiegel, İspanyol El Pais ve Fransız Le Monde tarafından yayınlandığını duyurdu.


Guardian'ın internet sitesine koyduğu belgelerde Türkiye ile ilgili de çok sayıda bilgi yer alıyor. Bunlar arasında İsrail'in Türkiye'nin uyguladığı politikalardan duyduğu rahatsızlığı ABD'ye iletmesi yer alıyor.


Ayrıca, Azerbaycan Devlet Başkanı İlham Aliyev'in de Türkiye'nin bir enerji merkezi olmaması için Rusya ile gaz anlaşması yaptıklarını söylediği de belirtiliyor. Belgeler arasında Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ve Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Feridun Sinirlioğlu'nun ABD'li yetkililerle yaptığı görüşmelerin tutanakları da bulunuyor.
Belgelerin Türkiye ile ilgili bölümlerinin detayları:


-- 31 Ağustos 2007 tarihli bir belgede, aynı yılın 17 Ağustos günü İsrail gizli servisi Mossad'ın Başkanı Meir Dagan ile ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı Burns arasında yapılan toplantının tutanağı görülüyor.


Toplantıda iki yetkilinin Ortadoğu'daki son durumu ele aldıkları ve özellikle İran konusunun üzerinde durdukları ortaya çıktı.


Tutanağa göre, Dagan, Burns'e Türkiye'ye baktığı zaman ülkedeki İslamcıların giderek ivme kazandıklarını gördüğünü söyledi.


Belgede, "Dagan burada sorulması gereken esas sorunun kendisini Türkiye'nin laik kimliğinin savunucusu olan ordunun bu duruma daha ne kadar sessiz kalacağı olduğunu ifade etti" denildi.


Yine aynı belgeye göre, İran'la ilgili olarak Dagan, güç kullanarak rejim değişikliğine gidilmesi için daha fazlasının yapılması gerektiği yönündeki görüşünü dile getirdi.


-- 25 Şubat 2010 tarihli Azerbaycan ile ilgili bir başka belgede de Türkiye'nin bahsi geçiyor. Belgede, Azerbaycan Devlet Başkan İlham Aliyev'in ABD Dışişleri Bakanı Yardımcısı Bill Burns ile yaptığı görüşmenin detayları yer alıyor.


Belgede, Aliyev'in Rusya Devlet Başkanı Dimitri Medvedev ile Başbakan Vladimir Putin arasındaki ilişkiyi tanımlarken "kaba bir sokak ağzını" kullandığı belirtildi.


Aliyev'in Türkiye ile Ermenistan arasındaki yakınlaşma süreci ve Dağlık Karabağ sorunuyla ilgili görüşlerini dile getirirken de aynı üsluba başvurduğu ifade edildi.


Belgede, "Aliyev, Burns'e 24 Nisan'ın Dağlık Karabağ sürecinin yanı sıra Türkiye-Ermenistan normalleşme sürecinin üzerinde 'Demokles'in Kılıcı' gibi sallandığını söyledi" denildi.


Aliyev'in ayrıca Türk-Ermeni normalleşme sürecinin Dağlık Karabağ konusunda ilerleme kaydedilmesi için Nisan ayından sonra ele alınması önerisi yaptığı da vurgulandı. Aliyev, ayrıca Karabağ konusunda daha da esneklik göstereceklerini söyledi ancak ABD'den Ermenistan üzerindeki baskıyı artırmasını istedi.


Belgede Aliyev'in Putin ile Medvedev arasında bir çekişme olduğunu hissettiğini söylediği de yer alırken, "Aliyev, (kaba bir sokak ağzı kullanarak) Azericede bir deyim vardır: İki kelle bir tencerede pişmez" denildi.


Görüşmede Burns, ABD'nin Türkiye ile Ermenistan arasındaki normalleşme sürecinin Erivan'ın Dağlık Karabağ konusunda daha esnek hareket etmesini sağlayacak siyasi bir zemin yaratacağını düşündüğünü söyledi.


Aliyev, İran'la ilişkilerini "gergin ve istikrarsız" olarak tanımladı. Azeri lider ayrıca, İran'ın Azerbaycan'a yönelik siyasi provokasyonlarının sürdüğünü de ifade etti.


"NABUCCO'YA İHTİYACINIZ VAR MI?"


Toplantıda enerji konusu da ele alındı. Aliyev Türkiye'nin "yapıcı bir tutum" sergilemesi durumunda gaz geçiş anlaşmasının yapılabileceğini de ifade etti. Aliyev'in bahsettiği anlaşma Haziran ayında imzalandı.


Belgede, "Aliyev, Türkiye Enerji Bakanı Taner Yıldız'ın kısa bir süre önce Azerbaycan devlet petrol şirketinin başkanına 'Neden Rusya ile ilişkilerinizi bozuyorsunuz ki? Nabucco'ya gerçekten ihtiyacınız var mı?' dediğini de söyledi" denildi.


TÜRKİYE'NİN ENERJİ MERKEZİ OLMASINI İSTEMEDİK


Aynı belgede dikkat çeken bir diğer nokta da Aliyev'in ABD'li yetkiliye Rusya'ya gaz satma anlaşmasının detaylarını aktarması oldu. Belgeye göre Aliyev, bu anlaşmanın "Türk dostlarımıza" doğalgaz dağıtım merkezi yaratmasına izin verilmeyeceğini göstermek için yapıldığını ifade etti.


Belgede, Aliyev, Erdoğan hükümetinden "haz etmediğini" de söyledi.




-- 17 Kasım 2009 tarihinde Ankara'da yapılan ve dönemin ABD Büyükelçisi James Jeffrey tarafından gizli belge statüsünde gönderilen tutanakta, Philip Gordon ile Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu arasında yapılan ve İran'ın nükleer programını konu edinen bir görüşmenin detayları yer alıyor.


12 Kasım'da yapılan ve 40 dakika süren görüşmede Gordon, Davutoğlu'nu Ankara'nın arabuluculuk çabalarının faydalı ya da mantıklı olmadığına ve İranlılara ciddi müzakerelere başlamadan zamanla oynama şansı verdiğine ikna etmeye çalıştı.


Davutoğlu İran hükümetinin kamu önündeki tavrını bir kez daha dile getirirken, "İranlıların P5+1in önerilerine prensipte evet dediğini ancak kamuoyunun algısını düzeltmek zorunda olduğunu" aktardı. İran'ın nükleer silah sahibi olması durumunda yaşanabileceklerle ilgili olarak Davutoğlu Türkiye'nin "elbette" bu riskin farkında olduğunu, tam da bu sebepten İranlılarla bu kadar yakından çalıştıklarını söyledi.


Gordon, Başbakan Erdoğan'ın açıklamalarının Türkiye'nin meseleyi nasıl gördüğüyle ilgili soru işaretleri yarattığını söyleyince Davutoğlu bunun farkında olduğunu ancak Guardian'ın son röpotajında Erdoğan'ın söylediklerini doğrudan aktarmadğını belirtti. Davutoğlu, "Sadece Tükiye İran'la açık ve eleştirel bir dille konuşabilir, çünkü Ankara kamuoyu önünde dostluk mesajları vermektedir" dedi.


Gordon, Ankara'dan yaptırımların dikkate alınmaması durumunda olabileceklerle ilgili güçlü bir mesaj vermesini istedi. Davutoğlu ise Erdoğan'ın Tahran ziyaretinde bu mesajı zaten verdiğini belirtti. Türkiye'nin dış politikasının bölgeye bir "adalet duygusu" ve "vizyon duygusu" verdiğini, İran'a ve Suudilere bir alternatif olduğunu ve "bölgede İran etkisini sınırlandırdığını" söyledi.

-- 25 Şubat 2010 tarihli bir başka tutanak ise 18 Şubat tarihinde William Burns'le Feridun Sinirlioğlu arasında yine Ankara'da yapılan bir görüşmenin içeriğiyle ilgili. Toplantıda İran'dan Ermenistan protokollerine, PKK'dan Kıbrıs görüşmelerine ve füze savunma sistemine kadar birçok konuda değerlendirmeler var.


İran: Sinirlioğlu Ankara'nın resmi tavrını yinelerken askeri operasyonun Türkiye'ye zarar vereceğini, yaptırımların ise İran halkının kenetlenmesine yol açarak muhalefete zarar vereceğini söyledi. Sinirlioğlu bölge ülkelerinin İran'ı bir tehdit olarak gördüğünü belirterek, "Şam'da bile alarm zilleri çalıyor" dedi.


Ermenistan: Sinirlioğlu protokollerin onay süreciyle Minsk süreci arasında eşzamanlılık istedi. Kongre'nin "soykırım" tasarısını kabulünün onay sürecindeki hesapları çıkmaza sokacağını söyleyen Sinirlioğlu, "Aliyev'in kabul edeceği bir şey olursa biz de ilerleyebiliriz" dedi. Sinirlioğlu, gaz anlaşmasıyla ilgili olarak da "Bize güvenmiyor" dedi.


Irak: Ankara Başbakan Maliki'den memnuniyetsizliğini dile getirerek, "kontrolden çıkma"ya eğilimli olduğu korkusunu ifade etti. İran'ın bölgede kontrol sağlama çabalarını eleştiren Sinirlioğlu Suudi Arabistan'ın da bölgedeki partilere para verdiğini söyledi.


7 Mart seçimlerinden sonra Irak'ın gaz alanlarının Türkiye'yle bağlanması için girişim başlatacaklarını anlatan Sinirlioğlu İran'ın boru hattına muhalif olduğunu savundu. İkinci bir botu hattı fikrini ortaya atan Sinirlioğlu bunun barışa da katkı yapacağını belirtti.


Odierno'nun ziyaretini öven Sinirlioğlu terörist PKK'ya karşı Kuzey Irak Bölgesel Yönetimi'yle belirledikleri hareket planının daha fazla işbirliği getireceğini umduklarını vurguladı.


İsrail: Burns'un gerginliğe temas etmesi üzerine Sinirlioğlu sorunun "iki taraflı değil genel" olduğunu söyledi ve bölgenin rahatsızlığını barış sürecindeki tıkanmaya bağladı.


Askeri işbirliği, ticaret gibi alanlarda ilişkilerin sürdüğünü turizmde ciddi gerirleme yaşandığını belirtti. Burns Türkiye'nin aracılığıyla yapılabilecek yakınlaşma görüşmelerinin barış sürecine önemli katkı yapacağını söyledi.


Suriye: Sinirlioğlu Türkiye'nin diplomatik çabalarının Suriye'yi İran'ın yörüngesinden çıkarmaya başladığını söyledi. "Çıkarları ayrılıyor" dedi. İsrail'in Türkiye'yi görüşmelerde arabulucu kabul etmesi durumunda, Sinirlioğlu, İran'ın daha da yalnızlaşacağını belirtti.


AB, Kıbrıs, Yunanistan: Sinirlioğlu, Sarkozy'nin Türkiye'nin üyeliğine muhalefetinin Hıristiyan Avrupa'yla Müslüman dünyası arasındaki kültürel ayrımı derinleştirdiğini söyledi.


Sinirlioğlu Papandreu'nun Erdoğan'a yazdığı mektubun üzerine Türkiye ile Yunanistan arasında yeni görüşmelerin başlayacağını söyledi.


Görüşmede ayrıca Afganistan, Pakistan, Hindistan, Bosna konuları konuşuldu.


İkili Avrupa ilişkileri ve NATO: Türkiye'nin Sarkozy'den memnuniyetsizliğini yineleyen Sinirlioğlu Belçika ve Danimarka'nın PKK'ya yakın örgütleri baskı altına almaktaki gönülsüzlüğünden şikayet etti. Türkiye'den bir ismin NATO Genel Sekreter Yardımcısı olması yönünde ABD Başkanı'nın sözünü hatırlatan Sinirlioğlu, onun yerine çok hak etmeyen bir Alman'ın seçildiğini söyledi ve "Rasmussen'le Merkel arasında bir anlaşmadan şüpheleniyoruz" dedi. Sinirlioğlu, "Sİze güvendik de Rasmussen'in seçilmesine izin verdik" dedi.


Savunma kalkanı: Sinirlioğlu projeyle ilgili Rusya'nın tepkisini sordu, Burns Rusların çok daha rahat olduğunu ve önce ikili sonra Rusya-NATO arasında görüşmeler yapmayı beklediklerini söyledi. Sinirlioğlu Erdoğan'ın Gates'le yaptığı görüşmede dile getirdiği İran tehdidinin öne çıkarılmaması talebini yineledi.


www.timeturk.com - 28 Kasım 2010 Pazar - 22:12

28 Kasım 2010 Pazar

DP’de Ömer Yıldız yeniden başkan

DP Trabzon'da Ömer Yıldız, yeniden başkan seçildi.



İki adayın yarıştığı Demokrat Parti Trabzon İl Başkanlığı olağan kurulunda başkanlığa 182 oy alan Ömer Yıldız yeniden seçildi.



Mevcut İl Başkanı Ömer Yıldız’ın yeniden aday olduğu seçimde Ali Akar da adaydı. Biraz önce sandık sonuçları açıklandı. Ve sonuca göre Ömer Yıldız 182 oy, Ali Akar ise 72 oy aldı.

İl Başkanı seçilen Ömer Yıldız kongrede şu konuşmayı yaptı:

“Ne yapıp yapıp meclise girmemiz lazım. Açıkca söylüyorum. Zorlu Grand Otel'de, iki binden fazla kişinin katıldığı toplantıda seçmenimize dedik ki, eğer ben başkan seçilirsem, Trabzon’da 1. Parti olacağız. Yine söylüyorum, biz Trabzon’da birinci parti olacağız. Ama bunun yolu 40 bin oy falan değil, Trabzon’da birinci parti olmanın yolu 130 bin oyun daha fazlasını almaktan geçer” dedi.

Batuhan Hazar ÇAVDAR / Medyatrabzon.com - 28 Kasım 2010

27 Kasım 2010 Cumartesi

EĞİTİM BİR-SEN TRABZON ŞUBE’NİN 3. OLAĞAN GENEL KURULU YAPILDI


MEMUR-SEN’e bağlı Eğitim Bir-Sen Trabzon Şube Başkanlığı’nın
3. Olağan Genel Kurulu, bugün yapıldı. İki liste ile gidilen seçimde Mehmet Kara’nın başını çektiği liste, 98 oyla seçimi kazandı.



MEMUR-SEN’e bağlı Eğitim Bir-Sen Trabzon Şube Başkanlığı’nın
3. Olağan Genel Kurulu, bugün (27.11.2010 Cumartesi Günü) Saat 10.00’da Trabzon (FEN) Lisesi Mehmet Ali Yılmaz Konferans salonunda yapıldı.



Genel Kurula mevcut 150 delegeden 106 kadarı, bazı sendikaların ve partilerin temsilcileri katıldı.



Genel Kurul toplantısı, ebediyete irtihal eden Türk Büyükleri, Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve Silah Arkadaşları ve eğitim camiasından ebediyete irtihal edenlerin ruhları için saygı duruşu ve toplu halde söylenen İstiklal Marşı ile başladı.



Genel Kurul Divan Kurulu; Rasim Yaylı’nın başkanlığında, Muhammet Siyah ve Yaşar Şanlı’dan oluştu.



İlk önce Eğitim Bir-Sen Trabzon eski Şube Başkanı Arslan Balta söz aldı. Başkan Balta:


“Sendikal çalışmamızın her aşamasına, Anadolu’da gelinlik kızların çeyizine verdiği emeği ve alın terini verdik, gösterdiği özeni gösterdik. Bundan sonra da aynı özenin gösterileceğine inanıyorum. Zaten bu camia bu özen ve dikkatin yok olmasına müsaade etmeyecektir.


Katılımcı demokrasinin, çoğulculuğun ve çağdaş bir yönetimin vazgeçilmezi olan birlikte yönetmeye talip olduk. Açık, şeffaf, hesap verebilir bir anlayışla sendikamızı yönetmeye çalıştık” dedi.


Başkan Balta devamla; “İnancımız odur ki, sendikamız, en kritik zamanlarda bu toplumun özü, vicdanı ve sağduyusu olmayı başarmıştır” dedi.


Balta, sendikanın kurucusu merhum başkan Mehmet Akif İnan’ı rahmetle andıktan sonra başkanlık yaptığı süre içerisinde kendilerine ve ekip arkadaşlarına ve değerli eşlerine ve üyelere teşekkür etti.
Başkan Balta:


“Şunu bilmenizi istiyorum. Bu seçkin camiaya başkanlık yapmak, hayat boyu üzerimde taşıyacağım en büyük onur, çocuklarıma bırakacağım en büyük miras olacaktır. Yolunuz açık, geleceğiniz aydınlık olsun. Allah yar ve yardımcınız olsun. Allah’a emanet olun. Hepinizi tekrar saygıyla selamlıyor, saygılar sunuyorum” diyerek, sözlerini bitirdi. Başkan Balta'ya hizmetlerinden ötürü bir şilt takdim edildi.




Bundan sonra söz alan MEMUR-SEN Bölge Başkanı Mehmet kazancı:


Bunalım dönemlerinde değişik insan karakterleri vardır. Bunlardan ‘Sin külahın görünmesin diyenler..’ ya da ‘yüreğini ortaya koyarak, yılmadan, korkmadan kendisini ortaya koyanlar..’. MEMUR-SEN 1995’de kuruldu. Bütün engellemelere rağmen zor şarlarda kuruldu. O tarihlerde çileye talip olmayan nicelerini gördük. Ama Allah’a şükürler olsun, engelleri aştık. Yanlışlığa tavır koyuldu.


Demokratik Toplum, Demokratik Devlet… Devlet, Milletin hizmetinde bir devlet olmalıdır. Atı, at arabasının arkasına değil, önüne bağlamaktır, esas olan. Anayasa’da hala değişecek maddeler var. Bunlar halledildiği zaman atı, arabanın önüne bağlamış oluruz. Bu genel kurulun hayırlara vesile olmasını temenni ediyorum” dedi.



Ardından söz almak isteyenlere 5’er dakikalık söz hakkı verildi.


Genel kuruldaki görüşmelerden sonra Divan Heyetine Mehmet Kara’nın başını çektiği beyaz liste ve Hüseyin Yıldırım’ın başını çektiği sarı liste ulaştı. Her iki liste arasında yapılan oylamada Mehmet Kara’nın listesi olan “beyaz liste” 28 oya karşılık, 98 oyla seçimi kazandı.


Bu duruma göre,


ŞUBE YÖNETİM KURULU(Asil Üyeler)

1-Prof. Dr. İlhan Deniz, 2-Mehmet kara, 3-Vedat Uzuner, 4-Tevfik ince, 5-Fatih Karabina, 6-Salim Günaydın, 7-Özgür Demirel


ŞUBE YÖNETİM KURULU(Yedek Üyeler)

1-Zafer Mollahüseyinoğlu, 2-Ahmet Bektaş, 3-Muhammet Ali Danışman, 4-Ahmet yanık, 5-Yavuz Üstündağ, 6-Ayten Kazancı, 7-Sebila Ayhan


ŞUBE DENETLEME KURULU(Asil Üyeler)

1-Süleyman Öztürk, 2-Celal Zihni, 3-Ahmet Bektaş(Mem.), 4-Zekeriya Yüksel, 5-Ergün Yılmaz


ŞUBE DENETLEME KURULU(Yedek Üyeler )

1-Pirağa Cüre, 2-Yaşar bayram, 3-Hatice Yüksel, 4-Serpil altuntaş, 5-Güntaç bayraktar


ŞUBE DİSİPLİN KURULU(Asil Üyeler)

1-Hüseyin Kültür, 2-Yaşar Adıgüzel, 3-Bekir Güngör, 4-Mehmet Yerekapan, 5-Ahmet üçüncü


ŞUBE DİSİPLİN KURULU(Yedek Üyeler)

1-Adem POLAT, 2-Aylin Yaylı, 3-Nuran Yanık, 4-Orhan Karapınar, 5-Zühtü Kalma'dan oluştu.

HABER: Trabzon Haber Ajansı

GENEL KURUL'DAN GÖRÜNTÜLER





























FOTOĞRAFLAR: Muhammet YAVRUOĞLU