16 Aralık 2010 Perşembe

Hz. Hüseyin ve Kerbela Olayı/ Eyüp CİVELEK

Âlemlere Rahmet Olarak gönderilen Peygamberimiz Hz. Muhammed(S.A.V.) Efendimiz Buyuruyor ki: "Hasan ile Hüseyin benim dünyada öpüp kokladığım iki çiçeğim". “Allah’ım ben bunları seviyorum, Sen de sev."

Makalesinde, Yazar Eyüp Civelek: “Hz. Peygamberimizin Reyhan diye tanımlamış olduğu nadide çiçeğini Kerbela’da kopardılar. Bütün Şehitlerimizin, başta Hz. Hüseyin olmak üzere Kerbela Şehitlerinin ruhları şad olsun”.



Hz. Hüseyin(R.A.) ve Kerbela Olayı 
Değerli İzleyicilerimiz;


Bu makalemde, Peygamber Efendimiz(S.A.V.)'in torunlarından olan Hz Hüseyin’i ve tüm Müslümanları derinden üzen, yaralayan,kalplerinde tarifsiz acılar meydana getiren Kerbela Olayı'nı anlatmaya çalışacağım.


Bu elem verici olay, Muharrem Ayının 10. günü, diğer bir adıyla Aşura Günü meydana gelmiştir. 16 Aralık 2010 Perşembe günü aynı zamanda Aşura günüdür. Bu çok üzücü olayın vuku bulmuş olduğu gündür.


Hz. Hüseyin(R.A.) ve ağabeyi Hz. Hasan(R.A.) Peygamberimizin çok sevdiği, öpüp kokladığı sevgili torunlarıdır. Hatta onlar hakkında "Hasan ile Hüseyin benim dünyada öpüp kokladığım iki çiçeğimdir" (Ahmet b. Hanbel: Müsned 2 288) buyurmuşlardır.


Hz. Hüseyin(R.A.), hayatının bütün dönemlerinde çocuklar kadar masum, temiz, lekesiz ve güzel bir hayatı olmuştur. O sadece çocukken değil, gençliğinde de yetişkinliğinde de masumiyetini ve temizliğini korumuştur.


Hz. Hüseyin dünyaya geldiğinde babası Hz. Ali (R.A.) ona "Harb" ismini takmak istemiş fakat bunu Peygambere bırakmanın daha doğru olacağına karar verip çocuğu Âlemlerin Efendisi Peygamberimiz Hz. Muhammed(S.A.V.)’e götürmüştür. Peygamberimiz de çocuğu kucağına alıp sevmiş, sonra "Güzel", "Güzelcik", "Bir tanecik" anlamına gelen "HÜSEYİN" diye çocuğa seslenmiştir. Hz. Peygamberimiz, Hüseyin ismini çocuğa verirken de kulağına mesajların en güzeli olan ezanı okuyordu.


Hz. Hüseyin’in ismi çok güzeldi. Onun sadece ismi değil, fiziki özellikleri de çok güzeldi. Peygamberimize benzeyen bir fiziği vardı. Babası Hz. Ali(K.V.) şöyle diyordu: “Oğlum Hasan’ın yüzü, diğer oğlum Hüseyin’in ise bedeni Hz. Peygambere çok benzerdi.” (Ahmet b.Hanbel).


Hz. Hüseyin, ağabeyi Hz. Hasan’la beraber dedelerinin özel dualarına da mazhar olmuştur. Hz. Peygamberimiz: "Allah’ım ben bunları seviyorum. Sen de sev bunları" (Tirmizi menakıb 31) diye dua etmişlerdir.


Hz. Peygamberimiz vefat ettiklerinde Hz. Hüseyin 6 yaşındaydı. Çocuk yaşta olduğundan I. Halife Hz. Ebu Bekir zamanında gerçekleşen fetih faaliyetlerine katılmamıştır. II. Halife Hz. Ömer(R.A.) ve III. Halife Hz. Osman(R.A.)’ ın dönemlerinde babasının yolunu takip etmiştir.


Siyasi hareketlerden hep uzak durmaya çalıştı. Peygamber torunu olması sebebiyle halk tarafından sevilen ve hep hürmet gören birisi oldu.
III. Halife döneminde ağabeyiyle beraber Taberistan seferine çıktı. Çıkan olayları bastırmak için babasının verdiği görevi arkadaşlarıyla beraber yerine getirdi. Halife Hz. Osman’ı koruma görevini üstlendiler. 2 seneye yakın bu görevi başarıyla yaptılar. Daha sonra halifenin şehit edilmesi Hz. Hüseyin’i derinden üzdü ve bu olaydan çok etkilenmişti.


Babası Hz. Ali nin IV. Halife olmasıyla beraber kendisini siyasi olayların içerisinde buldu. Babasının yaptığı bütün fetih seferlerinde bulunmuştur. Cemel, Sıffın ve Nehrevan savaşlarına bizzat katılmıştır.


Babasının şehit edilmesiyle ağabeyi Hz. Hasan’ın yanında yer aldı. Hz. Hasan’ın, 6 ay süren hilafeti sonrasında Emevi Halifesi Muaviye ile anlaşarak, hilafetten çekildi. Hz. Hüseyin ise ağabeyinin bu anlaşmasını onaylamadı, ama ağabeyine de itaatsizlik etmedi. Hz. Hüseyin daha sonra Medine’ye gitti. Orada ilimle ve ibadetlerle meşgul oldu.


Muaviye’nin ölümünden sonra Oğlu Yezid hilafet makamına geçti. Yezid çok olumsuz, sevimsiz ve kişiliksiz biriydi. Yezid Medine Valisine mektup yazarak Hz. Hüseyin’in kendisine biat etmesini istedi. Hz. Hüseyin ise buna şiddetle karşı çıktı. Bu arada Küfe’liler Hz. Hüseyin’e mektup yazarak, ısrarla Küfe ye gelmesini istiyorlardı.


Küfeliler Hz. Hüseyin’e biat edeceklerini her defasında söylüyorlardı. Bunun üzerine Hz. Hüseyin amcasının oğlu Müslim b.Akil’i Küfe’ye gönderdi. Müslim b. Akil Küfe’ye geldiğinde, 12 bin veya 18 bin kişi Hz. Hüseyin adına kendisine biat etmiştir. Müslim b. Akil gelişmelerden Hz. Hüseyin’i bir mektupla bilgilendirdi. Gelişen olaylardan Yezid haberdar ediliyordu.


Çok geçmeden Küfe Valisini görevden aldı ve sertliğiyle tanınan, acımasız, gaddar birisi olan Ubeydullah b. Ziyad’ı vali olarak Küfeye tayin etti. Bunun yaptığı ilk icraat ise Hz. Hüseyin’e biat edenleri dağıtmak oldu. Müslim b. Akil’i ve yakın adamlarını yakalayıp öldürttü. Halka karşı çok sert konuşmalar yaptı. İnsanları yıldırıp, korkuttu.


Gelişen bu olaylardan Hz. Hüseyin’in haberi yoktu. O, bütün hazırlıklarını yaptı ve Küfe’ye gitmek için yola çıktı. Bazı tecrübeli insanlar Hz. Hüseyin’e "Küfe’lilere güvenilemeyeceğini" söylemiş olsalar da, faydalı olamadılar. Yolun yarısına geldiklerinde Küfe’de yaşananlardan haberdar oldu. Amcasının oğlunun öldürüldüğünü ve orada kendisine biat edenlere zulüm yapıldığını öğrendi.


İstişareler yapıldı. İsteyenlerin geriye dönebileceğini söyledi. Kendisi de samimi adamlarıyla Küfe yoluna doğru devam etti. Bu arada Küfe Valisinin hazırlatmış olduğu bir ordu, Hz. Hüseyin’i sıkıştırmak için yola çıktı. Arkasından 4 bin kişilik bir ordu daha Hz. Hüseyin’in üzerine gönderildi.

Bu birlik, Hz. Hüseyin ve adamlarını kerbela denilen yerde kuşattılar. İnsanların su içmesine bile izin vermiyorlardı. Zulümleri had safhaya ulaşmıştı. Barış için bazı görüşmeler olduysa da sonuç vermedi. Hz. Hüseyin’in ısrarla Yezid’e biat etmesini istiyorlardı. Hz. Hüseyin Yezid gibi birine biat edemezdi ve etmedi de. Hz. Hüseyin’in birliği 23 atlı ve 40 piyadeden oluşan sembolik bir birlikti. Bu küçük birliğe 4 bin kişiden daha fazla bir birlikle Muharrem ayının 10. günü yani Aşura günü saldırıya geçildi.


Hz. Hüseyin’in askerleri yiğitçe mücadele ettiler. Ama Fazla sayıdaki bir birliğe karşı koymaları uzun sürmedi ve kısa süre içerisinde hepsi şehit oldu. Caniler gözlerini kırpmadan Peygamberimizin öpüp koklamış olduğu çiçeğini dalından koparmışlardı.


İlk olarak O’nu atından düşürdüler. Daha sonra kılıçlarıyla mübarek başını gövdesinden ayırdılar. Hz. Hüseyin’in başı önce Küfe’ye ardından Şam’a götürüldü. Ağırlıklı olan görüşe göre; Hz. Hüseyin’in başı annesi Hz. Fatıma’nın kabrinin yanına defnedilmiştir.


Hz. Peygamberimizin Reyhan diye tanımlamış olduğu nadide çiçeğini Kerbela’da kopardılar. O günden beri Müslümanların kalplerinde derin yaralar oluştu. Bu acı veren olayı unutmak mümkün değil. Bu olaydan ders çıkarmak gerekir. Müslümanların birliğine-beraberliğine zarar verecek her türlü davranışlardan uzak durmamız gerekir. Ayrıştırıcı değil, kaynaştırıcı olmalıyız. Rabbimizin emretmiş olduğu din kardeşliği çerçevesinde hayatımızı güzelleştirmeliyiz. Hep birlikte O’nun ipine (Hz. Kur’an) sımsıkı sarılmalıyız. Ayrılıklara, fitnelere, tefrikalara prim vermemeliyiz.


Çünkü bizim Rabbimiz bir, Peygamberimiz bir, Kitabımız bir, kıblemiz bir, ezanımız bir. Bu kadar "bir"imiz varken ayrılık ve ayrımcılık bize yakışır mı?


Bütün Şehitlerimizin, başta Hz. Hüseyin olmak üzere Kerbela Şehitlerinin ruhları şad olsun. Rabbim şefaatlerine nail eylesin.
Dualarla kalın…




Eyüp CİVELEK


Y. Kaynak: Diyanet Aylık Dergisi, OCAK-2010 Sayısı.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder